2013/11/06

Waraeru Hodo Hikyō na Yatsu (Bölüm 2)


Bir iş bulabilmek için hiç bu denli karanlık koridorlardan geçmemiştim doğrusu. Celty beni o çok katlı otellerden birine getirmişti. Gökdelen misali otel uzaktan pek bir lüks görünüyordu ama içeri girince burnuma gelen pis koku bana birilerini hatırlatmıştı.
İçimden bir ses hoşuma gitmeyen bir şeylerin olacağını söylüyordu.
Zaten Celty'nin bir kafasının olmaması ve benimle yazışarak anlaşmaya çalışması yeterince sinir bozucuydu. Bir de gelmiş bu saçma sapan otel gibi yerde iş bulmaya çalışıyordum.
Yürümekten iyice sıkılmıştım. Otelin asansörleri bozuktu ve bizim dokuzuncu kata kadar çıkmamız gerekiyordu. Celty için problem değildi. Dumanlarla hareket eden esrarengiz bir gölgeydi o. 
Bense saçma sapan olayların içine hapsedilmiş zavallı bir insan.

Sinirimi bastırmak için derin bir soluk aldım ve merdivenleri tırmanmaya devam ettim. Geldiğimizde önümüzde son bir karanlık koridor daha uzanmıştı. Yerdeki halılar eskilikten renklerini yitirmişti. Bu otel sanki yüzyıllar öncesinden kalma bir çöplüktü. Duvarlardaki lambaların yarısı yanıyor yarısı yanmıyordu. Otel odaları bomboştu. Hizmetçiler koridor köşelerinde sigara tüttürüyor muhabbetin dibine vuruyorlardı. 

Celty kapılardan birinin önünde durdu ve telefonunu çıkarıp yazmaya başladı.

"Bundan sonrası senindir. Elinden geleni yap."

"Ah..." Kafamı onaylarca sallayıp kapıyı açtım ve içeri girdim. Bir grup serseri görünümlü herif odanın köşesine konmuş yuvarlak masanın etrafında toplanmış iskambil oynuyorlardı. İçeri girdiğimi farketmemişlerdi bile. İçlerinden bir tanesi kaybettiği için hayvan gibi anırıyordu. 

Sokakta böylelerini tutup kafe tabelalarıyla birleştiriyordum ben.

Uzun boylu altın kol saati takmış olan masadan kalkmış ve benden tarafa bir bakış atmıştı.
"Oi. Kimsin sen?"
Kaşlarımı çatıp gözlerimi diktim ve ona baktım.
"Ha?"
"Söylesene lan. Kim olduğunu sanıyorsun da izinsiz giriyorsun içeriye?"
Derin bir soluk alıp ona doğru birkaç tehditkar adım attım. Burun buruna gelince masada oturan diğerleri de dikkatlerini bize çevirmişlerdi.
"Asıl sen kimsin de benimle böyle konuşabiliyorsun kasık biti. Kolundaki saate güvenip herkese kafa tutabileceğini mi sandın yoksa?"
Adamı gömleğinin yakalarından tuttuğum gibi kolaylıkla havaya kaldırmıştım. Korku dolu gözlerle bana bakarken acınası görünüyordu. Havada kulaçlar atıp bağırdı.
"Bırak beni!! Bıraksana lan!!"
Masada duranlardan bir tanesi tedirginlikle mırıldanmıştı.
"Bir saniye... Bu adam..."
Diğer biri hemen cümlesini tamamlamıştı.
"Heiwajima...Shizuo?!"

Yemin ederim bu adamlar bir avuç aptaldan başka bir şey değildi.

"Aah. Anlamanız güzel."
İlk konuşan adam ayağa kalktı ve eğilip selam verdi.
"Lütfen o salağın kabalığını bağışlayın Heiwajima-san!! Patronu çağırıp geliyorum hemen!!"
Adam jet hızında odadan uçup gitmişti. Bense hala ellerimle tuttuğum o zavallıya bakıyordum. Sesini kesmiş hareketsizce duruyordu. Göz ucuyla kolundaki saate tekrar baktım. Eski püskü takım elbiselerine oranla bu fazlasıyla yeni ve güzel bir şeydi.
"Söylesene bunu alabilmek için kaç kişiyi soydun?"
"K-kimseyi soymadım ben!!"
Ellerimi yavaşça saldım. Çelimsiz herif cansız bir et parçası gibi yere yapışmıştı. Hışımla ayağa kalkıp kıyafetlerini düzeltti ve benden uzaklaştı. O andan sonra odada bir sessizlik oluşmuştu. Kimse yanıma yaklaşmıyordu. 
Eminim bu herifler de benim hakkımdaki dedikoduları duymuş olmalıydılar. Sokak lambalarının neden iki haftada bir sökülüp geri takıldığını, dükkan tabelalarının neden sürekli yenilendiğini ve sokak kenarlarında neden iki büklüm olmuş araçlar gördüklerini biliyorlardır herhalde. Kimse yenilik olsun diye o tabelaları sökmüyor. Ve Ikebukuro'da kaza oranı oldukça az. Fakat neden? 
Gördüklerinin hepsi benim asabımı bozanlara verdiğim minik hediyelerdi.Çoğunu Izaya denen o piç kurusuna hediye etmiştim. Ama hediyeden anlamayacak kadar kalın kafalıdır o. Bu yüzden onu dünyadan silmek istiyorum.
Dünyanın onun gibi anlayışsız insanlara ihtiyacı yok.

O sırada kapı yavaşça açıldı. Şu patronları denen herifle bir an önce konuşmak istiyordum. Eğer bana göre bir işi varsa kabul edecek ve hadise çıkarmadan buradan gidecektim. Yoksa şu böcekleri ezmek saniyemi almayacaktı. Hepsi bana korku dolu gözlerle bakıyorlardı. Bu bakışlarından nefret etmiştim.
Kafamı çevirip geleni gördüğümde ise gözlerime inanamamıştım.
"Tom?!"
"Sh-Shizuo?! Bu ne büyük bir sürpriz!"
Ortaokulda hayatını kurtardığım ve daha sonra arkadaşı olduğum, mükemmel düşüncelere sahip olan arkadaşım Tanaka Tom'du gelen. Onun sayesinde okul zamanlarımda kendimi toparlamış ve kendi benliğimi bulmuştum. İkimizinde birbirine büyük yardımları dokunmuştu.
İyi de... Celty ve Tom nereden tanışıyorlardı?
Selamlaşıp oturmuş ve kısa bir muhabbet etmiştik. Bana ne tür bir iş yapacağımdan bahsetmişti. Kısaca korumalık yapacaktım. Ortaokul zamanlarından pek bir farkı olmayacaktı yani .Tom'u serserilerden koruyacak ve üzerine para alacaktım.

Normalde bu eğlenmek için yaptığım bir şeydi benim. Para almak için değil. Ama her neyse...

"Yalnızca tek bir şeyi açıklığa kavuşturmak istiyorum Shizuo. Kendine hakim olamadığını biliyorum. Ikebukuro senin yüzünden ciddi mali kayıplara uğruyor. O sokak lambaları ve tabelalarını öpücükle vermiyorlar biliyorsun."
"Her neyse işte." diyerek geçiştirmeye çalıştım konuyu. Tom gülmüştü.
"Eğer gerektiğinde sinirlerini kontrol edebileceğine söz verirsen seni işe alabilirim. Uyar mı?"
İstemsiz bir şekilde kaşlarımı çatmıştım. Bu işi gerçekten istiyordum ama bu konu emin olamayacağım bir konuydu. Şimdiye kadar kendime hakim olamamış olan ben bundan sonra nasıl kendimi tutabilecektim? Yakın zamanda işten ayrılmamın sebebi de bu değil miydi zaten?
Derince iç geçirip kafamı salladım.
"Ne diyorsun? Yapabilecek misin?"
"Aah. Sanırım."
"Sanırım kesin bir cevap değil Shizuo. Kararından emin olabilmen için minik bir test yapmaya ne dersin?"
"Test mi?"
Tom gülümsemiş ve elinde tuttuğu sönmüş sigara izmaritini bir kenara fırlatmıştı.
"Evet. Mesela... Ah mesela şu sana kafa tutan elemana ne dersin? Yotaka ben gelirken anlattı. Anlaşılan sana sorun çıkarmış. Bir daha sorun çıkarmayı denesin olur mu?"
Yüzümü iğrenmeyle karışık buruşturdum.
"Bana yeniden kafa tutabileceğini sanmıyorum."
"Öyleyse..." Tom ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdü. "Hemen döneceğim."
Kapıdan çıkıp giderken dik dik ona baktım. Aklından neler geçiyordu bu delinin?

Kısa süre sonra geri döndüğünde yanında başkası daha vardı.
"Bir misafirimiz var~"
Karşımda dikilen herifi görünce gözlerim irileşmiş, içimdeki nefret kaynamaya başlamıştı. Ellerimi yumruk yapıp hışımla ayağa kalktım.
"Tom! O piçi ne bu odada ne bu binada ne de hayatımda istiyorum!"
"Ah haydi ama Shizuo. Ne kadar iyi geçindiğinizi biliyorum."
"Aaah ah. Shizu-chan duygularını hep böyle saklıyor işte. Ne kadar da utangaç."
Izaya bana bakıp pis pis sırıtmıştı. Dişlerimi sıkıp ona doğru birkaç adım attım ve yakasından tutup hızla kendime çektim.
"Ne zaman hayatımı düzene oturtmaya çalışsam karşıma çıkıyorsun. Sana Ikebukuro'dan defolup gitmeni defalarca söyledim. Söylesene ne çeşit bir yapışkansın sen?"
"Oooh? Ne yani işten atılmanın nedeni de ben miyim?"
Duraksayıp gözlerinin içine baktım. Izaya'nın yüzündeki gülümseme giderek büyüyordu.
"Oops. Sanırım söylememem gereken bir şey söyledim."
"Seni-"
Tom araya girdi.
"Unutma Shizuo. Bu bir test. Eğer kendini tutamazsan seni işe alamam."
Dişlerimi o kadar çok sıkmıştım ki neredeyse kırılacaklardı. Izaya'yı sertçe bırakıp gözlüklerimi düzelttim ve derin bir soluk aldım.
"Pekala onunla yapacak hiçbir şeyim yok. Şimdi çıkar onu buradan."
Izaya durmadan bana bakıp gülüyordu.

O kadar korkaktı ki sadece gülebiliyordu.

"Shizu-chan'ı ilk defa bu kadar sakin gördüm. Şaşılacak şey doğrusu. İnsan olma yolunda düzgün bir adım attığını söyleyebilirim. İyi iş çıkardın."
"Kes sesini."
İşi almıştım. Tom benimle çalışmayı kabul etmişti. Hatta borçlarımı ödemem için ödünç bir meblağ bile vermişti. Ona minnettardım.
"Yeni işin için tebrikler! Sayemde yeni bir iş buldun! Bana minnettar olmalısın."
"Minnettar olacağım son kişisin. Teşekkür etmem gereken biri varsa o da Celty."
Izaya sinsice gülümsemişti yine.
"Celty'nin kimin adına çalıştığını unutma derim ben. Celty'e Tom'un eleman aradığı ve senin yakın bir arkadaşın olduğu haberini veren kim sence?"
Ona doğru sert bir bakış fırlattım. O da duraksamış sırıtarak bana bakıyordu.
"İşten atılmama neden olanın da sen olduğunu söylemiştin."
"Onu sırf seni kızdırmak için söyledim. İşten ayrılmana neden olan sarı peçeliler çetesinden bir serseriydi. Benimle ne alakası var?" Izaya gözlerini kalabalığa dikip iç geçirdi.
"Senin gibi bir zavallıya yardım edeceğim hiç aklıma gelmezdi."
"Söz vermemiş olsaydım seni şimdi buracıkta parçalardım."
Izaya espri yapmışım gibi gülmüştü.

Tam o sırada... Tam o sırada ne olduğunu anlayamadığım bir şey omzumu sırıyıp geçmiş, arkadaki ağaca toslamıştı. İkimiz de ne olduğunu anlayamamış ve ağaca çarpan şeyin ne olduğuna bakmıştık.

Bu o velet değil mi? Jöle kutusundan çıkmış gibi görünen zengin piçi. Yanında gelini vardı birde. O neredeydi sahi?

Adam ağaca öyle bir toslamıştı ki ağaç gövdesinden kırılmaya yüz tutmuştu.
"Seni lanet olası çıkarcı piç!! Demek beni sadece param için istiyordun!! Aşk yalandı ha?! Ben de beni gerçekten sevdiğini düşünmüştüm!! Üzerindeki kıyafetleri bile ben aldım sana!!"
İkimizde aynı anda kafalarımızı döndürüp sesin geldiği yöne baktık. Karşıdan eteklerini tutarak güzel bir gelin geliyordu. Kısa kahverengi saçları yürürken ahenkle sallanıyordu.

Etkileyici.

Ayakkabılarını çıkarıp bir kenara fırlatmış ve koşarak adamın yanına gitmişti. İstemsiz olarak onlara doğru yaklaştım. Kadın damat adayını yakasından sıkıca kavramış sarsmaya başlamıştı.
"Söyle bana seni adi herif. O kadınla kaç kere yattın! Benimle evlenip bütün parayı alacaktın. Sonra da o sarışın sürtükle yiyecektin değil mi. Değil mi ha?"

Uzanıp kolundan tuttum ve ona baktım.
"Bu şehirde böyle bir şamatayı ancak ben başlatabilirim. Neler oluyor?"
Rolleri mi değiştik yoksa? Bu kadın da kimdi? Anormal olanın tek ben olduğumu sanıyordum.
Kadın bana bakmış ve tatlı tatlı gülümsemişti.
"Sizi ilgilendirmez. Bu adamı öldürdükten sonra sizin de zamanınız olursa konuşabiliriz belki. O kadar çok merak ediyorsanız tabii."
O süre boyunca bizi izleyen Izaya gülüp ıslık çalmıştı. Kadın dönüp ters ters ona baktı.
"Orihara Izaya huh? İnsanlar size güvenilmemesi gerektiğini söylüyor. Ne hakla işime karışma gibi bir eylemde bulunuyorsunuz? Uzaklaşmazsanız sizin de sonunuz bu lanet herif gibi olacak."
Izaya gülüp ellerini hafifçe havaya kaldırmıştı.
"Ooh. Pardon hanfendi."

Bu kadını cidden sevmiştim. İçinde benden izler barındırıyordu.

(son)

3 yorum:

  1. omgashdfghdfhjbçkals Shizuo ve Izayaaaaaaa! Izaya'nın uyuzluklarına bayılıyorum. Böyle cins cins konuşuyo falan asdrgfthsdghf yerim! >w<

    Sonraaaa o kadın kim? Ne zaman öğreniriz diyodum ki "son" yazıverdi. Ama şimdi anlamadım. Sadece bölüm sonu di mi bu? Devamı gelecek? Boşuna ümitlenmiyorum di mi? T_T

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Izaya'nın Shizuo'yu ezmek için söylediği sözlere hastayım. Ne söylüyosa Shizuo'yu kızdırmayı başarıyosdfs Shizuo da çok çabuk kızıyor u_u İkisi de aptal.

      Kim acaba Shizuo'ya benzeyen garip kadın *-* Son yazdım ve gerçekten son. Bölüm sonu falan değil XD

      Ama...devam etsin mi ki acaba...?

      Sil
    2. Etsin tabiiiiii! ağlarım yoksa ._.

      Sil

Tasarım: Zuri